Kıyamet günü Allah ne diyecek ?

Berk

New member
Kıyamet Günü Allah Ne Diyecek? Bir Hikâye Üzerinden Düşünceler

Bugün sizlerle, belki de hiç düşündüğümüz şekilde kıyamet gününü tasvir eden bir hikâye paylaşmak istiyorum. Belki biraz hayal gücü, biraz da derin düşüncelerle birleşmiş bir hikaye… Kıyamet gününü sadece dini metinlerde değil, toplumsal ve insani değerler çerçevesinde de ele alarak, konunun iç yüzünü farklı bakış açılarıyla keşfetmek istiyorum. Hikâyeye bir göz atın ve düşüncelerinizi benimle paylaşın. Hazırsanız, başlayalım!

Hikâye: Kıyamet Günü ve İnsanlık

Bir zamanlar, zamanın başlangıcında değil, ama insanlık tarihinin ilerleyen yıllarında, kıyamet günü yaklaşmaya başlamıştı. Herkes yerini almış, tüm insanlar, geçmişte yaptıkları eylemleri gözden geçirmek üzere, Allah’ın huzurunda sırasını bekliyordu. Arzda ve gökte, her şey donmuştu. Zaman, adeta bir anın içinde hapsolmuştu. Kıyâmet günü, o an, herkesin hem korktuğu hem de beklediği bir andı.

İnsanlar sırayla gelip Allah’ın huzuruna çıkaracaklardı, ama bu sıradışı bir yargılama olacaktı. Herkesin önünde kendi yaşamı, yaptıkları, söyledikleri, sevdikleri, korktukları, sevmedikleri, savaşları, barışları… Tüm bunlar bir arada, bir görsel film gibi, herkesin gözlerinin önünde oynayacaktı. Herkes, tıpkı bir öğretmenin öğrenciye not verir gibi, içindeki dünyayı birer birer anlatacak, öylece yargı yapılacaktı.

İlk sırada, iki eski dost, Ali ve Zeynep vardı. İkisi de birbirini çok sever, ama farklı bakış açılarına sahiptiler. Ali, her zaman çözüm arayarak ve net düşünerek hareket ederdi. O, hiçbir sorunu karmaşıklaştırmadan, mantıklı ve stratejik adımlar atmaya çalışır, problemleri çözerdi. Zeynep ise daha farklıydı. O, her zaman insanları anlamaya çalışarak, toplumsal bağları ve ilişkileri güçlendirmeye özen gösterirdi. Empati gücüyle, herkesin içinde bulunduğu durumu hisseder, duygusal zekasını kullanarak başkalarının acılarına ortak olurdu.

Ali ve Zeynep: Çözüm Arayışı ve Empatik Yaklaşım

Ali, her zaman doğruyu bulmaya çalıştı. Kendini, her durumda nasıl en iyi şekilde gösterir, stratejik hamleler yaparak çözüm odaklı olurdu. Yıllarca savaşların, zorlukların, toplumsal eşitsizliklerin olduğu bir dünyada, her zaman geleceği planlamak, işler yolunda gitmese bile bir çözüm yolu bulmak ona göre en doğru hareketti. Allah’a yaklaşırken, içindeki düşünceleri netti: “Yaptım, ettim, ama bir çözüm bulmalıydım. O yüzden şimdi buradayım, çünkü insanları doğru yolda yönlendirmeyi başardım,” diyordu.

Zeynep, Ali’nin aksine, her zaman ilişkilerdeki dengeleri gözetmişti. İnsanları birleştiren, onları anlamaya çalışan biriydi. Empatiyle, zor zamanlarındaki insanları dinler, onların duygusal ihtiyaçlarına cevap verir, toplumun huzuru için çaba sarf ederdi. “Bazen çözüm, sorunu görmektir. Bazen bir insanın gözlerindeki acıyı anlamak, ona ne yapması gerektiğini söylemekten çok daha fazlasını ifade eder,” diye düşünürdü Zeynep. Herkesin arkasındaki hikâyeyi görmek ve anlamak, ona göre Mahşer günü bile olsa her şeyin çözümüydü.

Kıyamet Günü: İki Perspektif, Bir Sonuç

Ali ve Zeynep, sırayla Allah’ın huzuruna çıktılar. Ali’nin yüzünde netlik vardı, Zeynep’in gözlerinde ise her şeyin derin anlamını taşıyan bir huzur. Önce Ali, başını eğip, gözlerini kapatarak Allah’a seslendi: "Yarabbim, sen her şeyin en iyisini bilensin. Benim hayatım, çözüm peşinde koşmakla geçti. İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi gerekirdi. Başardım, bazen yanıldım ama her zaman çözüm odaklı oldum."

Zeynep ise derin bir nefes aldı ve sakin bir şekilde, “Yarabbim, ben sadece insanları anlamaya, onları dinlemeye ve birlikte huzuru aramaya çalıştım. Herkesin acısını paylaştım, kimseyi yalnız bırakmadım. Hatalarım da oldu, ama amacım insanları birleştirmekti” dedi.

Allah, her iki dostun söylediklerini dinledikten sonra uzun bir sessizlik içinde düşündü. O an, bir an için zaman durmuş gibiydi. Sonra, Allah’ın sesi aralarındaki boşluğu doldurdu: “Ali, sen doğruyu aradın ama bazen çözüm, insanların kalplerini anlamakta yatar. Zeynep, sen insanları dinledin, ama bazen insanlar yalnızca kendilerini görmek isterler. Kıyâmet günü, ne doğruyu bulmak ne de sadece insanları anlamak yeterlidir. Her birinizin çabası kıymetli ama sonuçta hepiniz birbirinize muhtacsınız. Gerçek çözüm, insanları anlayarak, birleştirerek ve doğru yolda tutarak hep birlikte ilerlemektir.”

Hikâyenin sonunda gelen bu sözler, hepimizin hayatına dair derin bir mesaj veriyordu: Bireysel başarı ve toplumsal bağların dengesi, gerçek çözümün anahtarıydı. Zeynep ve Ali gibi insanlar, tek başlarına mükemmel olamayabilirler, ama bir arada birbirlerinin eksiklerini tamamlarlar. Kıyâmet günü, her birimizden sadece kendi eylemlerimiz değil, aynı zamanda birbirimize olan ilişkilerimiz de istenecektir. Peki, bizler bu ilişkiyi ne kadar doğru kurabiliyoruz? Kıyamet günü nasıl bir hesap vereceğiz?

Sonuç ve Tartışma

Bu hikâyede, kıyamet günü Allah’ın bize söyleyeceği şeylerin sadece bireysel başarılarla sınırlı olmayacağı, aynı zamanda toplumsal ilişkiler ve empatiyle de ilgili olduğunu gördük. Kıyâmet günü, sadece yaptıklarımızın değil, başkalarına ne kadar anlayışla yaklaştığımızın da hesaba katılacağı bir gündür. Hem çözüm odaklı olmak hem de empatik bir şekilde insanlara yaklaşmak, belki de Allah’ın bizlere en çok değer verdiği iki unsurdur.

Kıyamet günü Allah bize ne diyecek? Bunu belki de sadece bu dünyada, insanlarla kurduğumuz ilişkilerde bulabiliriz. Peki, sizce gerçek çözüm, bu iki bakış açısını nasıl birleştirmekte yatıyor? Bireysel başarılardan mı, yoksa toplumsal bağlardan mı daha çok sorumluyuz?